Bazen bir hareket, bir söz, bir mimik, birçok şeyi ifade eder. 4-0'dan geri dönüp, 2. seansı 8-8 ile bitiren Dott, 3. ve son seansa fırtına gibi girdi, 10-8 ile öne fırladı. Ama 19. framede kaçırdığı bir siyah, onu karanlığa gönderdi sanki. O fırtına Dott gitti, yerine acemi bir oyuncu geldi. Bu sıralarda masanın hakimiyetini eline geçiren Mark Allen, Dott'un kaçırdığı siyah sayesinde özgüven pompalanması yaşadı sanki. Üst üste 4 frame aldı Allen, durumu 12-10'a getirdi. Yanımda oturan babam, Dott'a saydırırken, ben hala sempati duyduğum Dott'un geri dönmesini bekliyordum. Bazen düşük ihtimalli şeyler gerçekleşir ya, dünkü maçta da bu oldu. Dott, aynen maçın başındakine benzer müthiş bir geri dönüş daha yaptı, üst üste 3 frame alarak yarı finale adını yazdırdı. Hele son framede, frame topunu pot yaptıktan sonra bir "Come on!" deyişi vardı ki, işte bu hareketle, bu sözle, bu andaki mimikleriyle nasıl rahatladığını, nasıl hırslı olduğunu, kupayı nasıl hevesle istediğini gösterdi herkese. Afferim be Dott, artık her zamanki favorim Ronnie de elendiğine göre adamım sensin, darısı diğer turları geçip kupayı almana...

Mark Selby, her zaman Ronnie'ye ters gelen bir adamdır, sanki Ronnie'nin panzehiri gibidir, ya da Ronnie'yi sekteye uğratan bir virüs gibi. Dün de aynı şey oldu, Ronnie, Mark'a yenildi. Gerçi Ronnie pek gününde değil gibiydi, sanki maçı almak istemez gibiydi, sanki bu bir antrenmanmış da bu maçtan sonra esas maça çıkıcakmış gibi oynadı. Bunların hiçbirisi geçerli mazeretler değildi elbette, Ronnie kopuktu, Mark çok iyi ve disiplinli oynadı, hatayı minimumda tutmaya çalıştı, bileğinin hakkıyla (belki biraz da Ronnie'nin bileğinin hakkıyla) turu geçerek adını yarı finale yazdırdı. Ronnie'yi dünya kupasını kaldırırken görme hayallerim de geçen seneki gibi, bir sonraki seneye kaldı...

Dün akşamüstü seasında sürpriz olmasa da sürprizcik beklediğim maçlardan biri de elbette Neil Robertson-Steve Davis maçıydı. Maçtan sadece 1 frame uzakta olan Neil, sanki idman havasında çıkmıştı bu maça. Haklıydı da. Ben olsam ben de öyle çıkardım. Durum 12-4. Ama maç beklediğim gibi, sanki bir sürprizciğe gidecekmiş gibi başladı; Steve Davis 12-5 yaptı durumu. Acaba dedim, acaba 12-8 falan olur da maç heyecanlı hale gelir mi, Neil'in eli titrer mi, Davis şov başlar mı. Ama bu hayallerim çabuk bitti, Neil 18. framei alarak maçı noktaladı. Davis, Neil'e karşı yine ezildi, yine fark yedi, olan John Higgins'e oldu, ama çeyrek finale çıkan en yaşlı oyuncu ünvanını da almış oldu, bu da bir züğürt tesellisi işte.

Yarı final eşleşmeleri de şöyle şekillendi :

Neil Robertson - Ali Carter & Graeme Dott - Mark Selby

Gönlüm Dott'tan yana, aklımsa, Ali Carter'ın kesinlikle olamayacağını, kupanın ya Selby'ye ya da Neil'e gideceğini söylüyor.

Güncel haliyle : 2010 Dünya Kupası'nın fikstürü
ilker AVCI
29 Nisan 2010

Hiç yorum yok: