Kappa K46 Arka Çanta Üzeri Taşıma Demiri

15 Temmuz tatilini fırsat bilip, neredeyse 1 yıldır kafamda olan bir işi çözmek için Kocaeli - Gölcük - Bahçecik'e gittim.

Sağ olsun, "arka çanta üzeri demir"in aynı zamanda imalatını da yapan Erdinç, beni çok güzel ağırlayıp demirin montajını da yaptı. Arka tarafında, tam ortada, bayrak direği takmak için (kortejde kullanmak için) bir kısım var ama ben bayrak direği istemediğim için benimkinde direk yok.

140 TL'ye anlaşmıştık ama montaj işçiliğini bedavaya getirmek istemediğim için 150 TL olarak ödememi yaptım.

Şimdi sıra test etmekte.

Ellerine sağlık Erdinç.

Facebook sayfasını da link olarak ekleyeyim:
https://www.facebook.com/cadirtasima.demiri.5


İlker AVCI
16 Temmuz 2020

Yeni LENOVO bilgisayarımız

12 Temmuz 2020'de, Bakırköy - Capacity'deki MediaMarkt'tan aldık yeni laptopumuzu.
Model İsmi:
LENOVO 81LL000VTX/L340/I7/16GB RAM/1TB HDD+128GB SSD/17''/Windows10 Laptop Siyah


Laptop 9.799 TL, yanında da 199 TL'ye ömür boyu, tek PC kullanımlı MS Office aldık.

Toplam 9.998 TL etti, 12 taksite böldürdük.

Bu tarihlerde Euro 7,86 TL, Dolar da 6,88 TL civarı.

Bilgisayarın özelliklerini buraya da yapıştırayım:

Ekran

Ekran Boyutu:
- / 17.3 inç
Çözünürlük:
1920x1080
Dokunmatik ekran:
Hayır
Görüntü kalitesi:
Full-HD
Ekran Boyutu (inç):
17.3 inç
Görüntü Oranı:
16:09
Ekran Tipi:
IPS
Ekran Özellikleri:
FHD
Ürün numarası:
1206105

RAM

RAM Tipi:
DDR4
RAM Bellek Boyutu:
16 GB
Maks. Desteklenen Bellek:
16

İşlemci

İşlemci:
i7-9750H Intel Core
İşlemci Markası:
Intel
İşlemci Modeli:
i7-9750H Intel Core
İşlemci Sayısı:
i7-9750H
İşlemci Hızı:
2.6
İşlemci Çekirdek Sayısı:
6
Turbo İşlemci Hızı:
4.50
Speed of the bus:
2400 MHz
Chipset:
Intel

Grafik kartı

Ekran kartı:
Geforce GTX1650 4 GB
Kullanılabilir Toplam Grafik Belleği:
4 GB
Grafik Kart Üreticisi:
Nvidia
Grafik Bellek Tipi:
GDDR5
Paylaşımlı Grafik Bellek:
Hayır

Sabit Disk

Gb Cinsinden Toplam Depolama Alanı:
1128
Hard disk 1:
1 TB
Hard disk 2:
128 GB
Sabit disk kapasitesi:
1 TB
2. Sabit disk kapasitesi:
128 GB

Optik disk sürücü

Sürücü:
Hayır

Bağlanabilirlik

Bağlantılar:
WiFi, BluetoothUSB, Type-C, HDMIEthernet
WİFİ:
Evet
Bluetooth:
Evet
Ağ:
WLAN_1X1AC+BT

Ekipman

İşletim Sistemi:
Windows 10
Ses Kartı:
Dahili Ses Kartı
Mikrofon:
Evet

Kamera

Ön Kamera:
Evet

Genel özellikleri

Boyutlar (GxYxD) / Ağırlık:
413 mm x 25.3 mm x 284.7 mm / 2.78
Ürün Tipi:
Laptop
Renk:
Siyah
Genişlik:
413 mm
Yükseklik:
25.3 mm
Derinlik:
284.7 mm
Ağırlık:
2.78
Ambalaj Boyutu:
25.3 mm / 413 mm / 284.7 mm
Üretim Yeri:
Çin
Üretici Garantisi:
2 Yıl Resmi Distribütör Garantilidir.
Ambalaj Genişliği:
25.3 mm
Ambalaj Yüksekliği:
413 mm
Ambalaj Derinliği:
284.7 mm
Çevre Ölçüsü:
103.3 cm



28 Temmuz - 1 Ağustos 2018 arası Yunanistan Thassos Gezimiz

Ön Hazırlık

Mayıs 2018'in sonunda İspanya'ya gittiğimiz için, Ağustos sonuna kadar vizemiz vardı. Vize almak çok usandırıcı bir süreç olduğu için, madem vizemiz var, bir yerlere gidelim diye kendi kendimizi gaza getirdik. Gidilebilecek yerler arasında da aklımıza tek yatan yer Yunanistan oldu; hem kara yoluyla gidilebiliyordu, hem yakın sayılırdı, hem de diğer seçeneklerimize göre daha ucuzdu. Yıllardır motosikletle Yunanistan'a gitme hayalimi de gerçekleştirmiş olacaktım. Sonuçta baba tarafım Selanik göçmeniydi ve nedenle o taraflar sanki beni çağırıyordu.

Yola çıkmak istediğimiz tarihe 2 hafta kala, gitsek mi gitmesek mi kararsızlığına bir son vererek gitmeye karar verdik. Ama bir sorun vardı; motosikletim tek kişi için uygundu, artçımın yükünü taşıyacak çantalarım yoktu. Ayrıca motosikletimdeki yan çanta takma aparatlarına hiçbir metal yan çanta da uymuyordu. Hem takma kolaylığı olması hem de senede bir iki defa kullanacağımız için en ucuz yan çanta modellerine yöneldik; 330 TL'ye de aşağıdaki kumaş çantayı aldık.


Tex 881 İmpertex Körüklü Yan Kumaş Çanta (Yağmurluklu)

Sırada bu çantaları yan demirlere bağlamak vardı. Bunun için de Koçtaş'tan bulduğum iki tane L demiri kullanarak bir platform oluşturdum. Sonra da çantayı cırtlı kelepçe denen bağlama aparatlarıyla demirlere sabitledim. Şu hale geldi çanta:


Çırt kelepçeler yolda açılır mı, kopar mı diye kafama takılsa da (yoğun yağmur altındayken bile) hiçbir sıkıntı yaşamadım.

28 Temmuz 2018: Thassos'a Gidiş

Sabaha karşı 4 gibi İstanbul'dan yola çıktık. Hedef 08:00 - 09:00 civarı, Tekirdağ - Malkara - Keşan üzerinden giderek İpsala Sınır Kapısı'nda olmaktı. Tabii ki Çorlu Sapağı'ndaki Öge Tekirdağ Köftecisinde kavurmalı yumurtamızı yedik. Keşan'a varmadan bir Shell vardır, o kadar uykumuz geldi ki orada da bir kahve içtik. Saat 09.00 gibi vardık İpsala'ya. Yeşil Sigorta, pasaport kontrolü, motosikletin kaydı falan derken yarım saat geçti. Sonunda Türkiye'den çıktık ama bu sefer de Yunanistan'a giriş kuyruğu başladı. Kuyrukta tam önümüzdeki araç da durduğu yerde su kaynatınca bir yarım saat de orada kaybettik. Saat 10:30 gibi Yunan otobanındaydık. Sınırı geçince, sanki büyük bir değişiklik olacakmış gibi hissediyor insan ama bitki örtüsü, iklim, coğrafya, neredeyse her şey Türkiye'dekinin (daha doğrusu Trakya'dakinin) aynısı olarak devam ediyor, sanki vatan topraklarınızdan hiç ayrılmamış gibi oluyorsunuz. Durum böyle olunca ülke sınırlarının aslında ne kadar da anlamsız olduğunu düşünmedim değil. Sınırda bekleyen askerler, evrak kontrolleri, beklemeler; hepsi o kadar anlamsız geliyor ki.

Kafamda bu düşüncelerle boş otobanda yaklaşık 20-25 kilometre gittik. Vakitlice otelimizde olacağız galiba derken, bir anda tepemizde kapkara bulutlar belirdi ve iri taneli damlalar kaska vurmaya başladı. Yunanistan otobanlarında bizdeki gibi 100 metrede bir tesis, çıkış, benzinci falan yokmuş ama şansımıza otobandaki ilk tesise geldiğimizde başlamıştı yağmur. Tesis dediğime de bakmayın; bir tuvalet binası ve bir sürü piknik masası olan bir yer. Google Maps'te bulduğum fotoğrafı ve yerin konumunu ekleyeyim, videoda da yağmur var:



Motosikleti çektik tuvaletin çatısı altına, kendimiz de yanında, yaklaşık 45 dakika boyunca yağmurun dinmesini bekledik. Ama ne yağmur, sanki kovayla su döküyorlar. O yağmurda 8-10 motosikletten oluşan bir konvoy geçti önümüzden. Yağmurun dinmesine yakın, yanımıza erkek bir Yunan geldi. İlkokul öğretmeniymiş kendisi. İki kez Türkiye'ye getirmiş öğrencilerini. Türkiye çok güzel, hepimiz bu coğrafyanın insanlarıyız aslında anlamında kısa bir sohbet ettik. Baba tarafımın oralardan olduğunu söyledim, çok sevindi. Yurtdışındaki insanlar Türkiye'deki siyasi olayları bizden iyi takip ediyorlar galiba; Erdoğan'dan ve Gezi Parkı olaylarından bahsetti arkadaş. Yağmurun dinmesine yakın, bana müsaade deyip Türkiye tarafına doğru yola çıktı, oralarda bir köyde yaşayan ailesini ziyarete gidiyormuş. Biz de yağmurun tamamen dinmesini bekleyip 11:45 gibi tekrar yola koyulduk.

Yaz yağmurlarının günde bir kez olduğunu, bir iki saat sürdüğünü sonra da bir daha yağmadığını sanırdım ben, kış yağmuru değil bu sonuçta. Ama bu teorimi ortaya koyarken, yol aldığımız ve hareket halinde olduğumuz detayını atlamışım. Yağmurdan kurtulduk derken meğer yağmurun tam kalbine doğru gidiyormuşuz. Aşağıda Google Maps'ten aldığım yol görüntüsünde, ağaçlık olan yerler dağlık bölgeler. Özellikle o bölümlerde, resmen kara bulutların içine girdik.


Az önce yazmıştım; otobanda hiçbir tesis, çıkış, mola yeri, benzin istasyonu vs. yok. Yağmur yağarsa nereye sığınırız diye sürekli etrafımı gözleyip durdum ama yok, yok, yok. Yaklaşık 70 kilometre boyunca ha yağdı ha yağacak tedirginliği içinde yol aldıktan sonra, benzin azaldığı ve bir sonraki benzin istasyonu nerede olabilir bilmediğim için, benzinlik tabelası gördüğüm ilk sapaktan içeri girdim ve saat 13:00 civarı, yağmur yüzünden hiç hesapta olmayan uzunca bir süre boyunca bekleyeceğimiz aşağıdaki benzin istasyonuna vardık.


13:00 - 17:00 Arası Mahsur Kaldığımız Benzin İstasyonu

Benzin alırken hafif hafif tıpırdamaya başlayan yağmur, birkaç dakikalık benzin alma işlemi süresince hızlandı. Yola çıksak mı kalsak mı diye düşündüğümüz bir iki dakikalık sürede de bardaktan boşalır versiyona döndü. Fotoğrafta, sağ tarafta görülen bir tamirhane var, görevliden rica ettik de motosikleti oraya koyduk. Biz de kafe kısmına geçip oturduk. O arada iki motosiklet (bir çift + bir tek) daha geldi, bir baktık ki onlar da Türkmüş. Çift olanlar çok ilginçti; ikisi de 65 yaş civarında bir karı koca, İzmir'den scooterla yola koyulmuşlar, buralara kadar gelmişler, geri dönüyorlarmış. Yolda tek olan arkadaşla arkadaş olmuşlar, önlü arkalı dönüş yoluna çıkmışlar. Ama o yaşta, korumasız, scooterla, İzmir'den Yunanistan'a, valla helal olsun dedik. Yemek yedik, masaya kapaklanıp uyuduk, içeri girdik, dışarı çıktık, sohbet ettik, telefonlarımıza gömüldük falan ama bekle bekle sağanak dinmedi. Artık civarda (Türkçesi Gümülcine olan yerleşim bölgesinde) otel bakmaya başladık. Thassos'taki rezervasyonumuz da yansın istemiyorduk ama yapacak da bir şey yoktu. O sırada sanki yağmur biraz yavaşlar gibi oldu, gideceğimiz yönde de hava açıyor gibiydi, yola çıkalım mı, çıkalım dedik ve 16:45 civarı, hafif bir yağmur altında yola koyulduk.

Yola çıkmamızdan 10-15 dakika sonra yağmur tamamen durdu. Thassos'a giden feribot için, Türkçesi Keramoti olan yerleşim bölgesine yaklaşık 1,5 saatlik yolu, açık bir havada kat ettik ve gün batmadan feribot iskelesine ulaşıp ilk feribota bindik. Bu da Thassos feribotundan birkaç kare:


Sonunda, akşam 7,5 - 8 gibi Thassos'a vardık. Daha önceden rezervasyon yaptırdığımız Vanta Hotel'i, Google Maps sağ olsun, elimizle koymuş gibi bulduk. Güler yüzlü bir ailenin işlettiği bir oteldi, bir daha gider misin deseler, giderim derim. Bir fotoğrafını da ekleyeyim Vanta Hotel'in.


 Seyahatin ilk gününü böylece tamamladık.

29 Temmuz 2018: Thassos'ta İlk Gün

Güzel bir kahvaltıyla güne başladık. Kahvaltıdaki çoğu şey, bize yakın kahvaltılıklar. Ne de olsa Ege'deyiz. Kahvaltı sonrasıysa, denize girmekten çok, hem adayı görmek, hem de nerede denize girilebilir keşfetmek için adayı bir turlamak istedim. Ama ada oldukça büyük bir adaymış. Adayı saat yönünün tersi olacak şekilde dolanmaya başladık. Bir sürü koylara, yerleşim alanlarına girdik çıktık. Saat 13:00 gibi Türkçesi Limenaria olan kasabadaydık. Burada, sahildeki bir restoranda patlıcan kızartması yedik ki porsiyonların büyüklüğü acayip. Bir porsiyonla iki kişi rahat doyar. Yemek yerken yine kara bulutlar geldi tepemize. Yemeğimizi bitirip yola çıktık ki yine sağanak. Durmadan yola devam ettik. Hep sahilde gezmeyelim, bir dağ köyünü de ziyaret edelim deyip rotayı Theologos isimli dağ köyüne çevirdik. Hem sahildeki yollarda, hem de köye giden dağ yollarında sanki Kuzey Ege'de gibiydim; iklim, otlar, ağaçlar, her şey öylesine benziyor ki bizim taraftakilere.


Köyden bir kare

Köyde gezerken kendimi Gökçeada'da hissettim. Evler, sokaklar sanki Gökçeada gibi. Köyde birkaç taverna var, oğlak eti yenen restoranlardan. Yiyecektik ama yeni yemek yediğimiz için vazgeçtik. Bir tane de, yerel kıyafetlerin sergilendiği müze gibi bir yer gördük ama pahalı geldiği için girmedik. Güneş de açtı bu arada, kuruduk. Yaklaşık 1 saatlik köy turumuz bitince, geldiğimiz yoldan tekrar sahil yoluna çıktık, adanın doğu tarafına yönelerek merkeze doğru yola koyulduk. Adanın doğu kısmındaki yol daha virajlıymış. Yol üzerinde bir kiliseye denk geldik, o kadar heybetliydi ki duralım dedik. Google Maps'teki ismi Arhangel Mihail Kilisesi (Monastery of St. Arhangel Mihail). Manastırın bulunduğu yerdeki manzara bir harika, google maps linkinden bakabilirsiniz. Saat 18:00 olmasına rağmen hâlâ turu tamamlayamamıştık. Daha oğlak eti de yiyecektik. Yola koyulduk, tavsiye üzerine Panagia'daki restoranda oğlak etine doğru yola çıktık. Köye vardığımızda güneş batmıştı. Taverna Elena'ya oturduk. Mönüde yemek isimlerini Türkçe olarak yazmışlardı. İstanbul'daki Arapların neler hissettiğini daha iyi anladım. İki porsiyon oğlak eti, bir porsiyon da cacık (cacıki) söyledik. Cacık, bizdekine oranla çok daha kıvamlı, doğrudan yoğurdun içine salatalık doğramışlar.


Yemeğimizi yedik, dinlendik. Otelimize dönelim dedik ama dönüş yolu, ormanlık alandan geçiyormuş; hem zifiri karanlıktı hem de çok soğuktu, otele dönene kadar donduk resmen. Odaya girer girmez de yattık, ilk gün böylece bitti.

30 Temmuz 2018: Thassos'ta İkinci Gün

İkinci günü denize girme aktivitesine ayıralım istedik. Bir önceki gün kumsalları görmüş, neresi daha uygun olur diyerek seçenekleri azaltmıştık. Hem kaldığımız yere yakınlığı hem de merak ettiğimiz için Marble Beach denen kumsala gitmeye karar verdik.


Marble Beach

Kumsalın üst kısımlarında mermer ocakları var, kumsalın ismi oradan geliyor. Ama bu kumsala ulaşmak için geçilmesi gereken toprak yol gerçekten çok bozukmuş. Bu bozuk yol için ATV kiralayan yerler bile var. Motosikletle biraz zor olsa da sonunda kumsala vardık. Kumsala giriş ücretli, içeride bir şey yiyip içmek de ücretli. Ama denizin suyu maalesef benim içime sinmedi; sahil kesimindeki 3-4 metrelik su, mermer tozları sebebiyle bembeyaz şekilde bulanık. 1-2 saat oturduktan sonra, denize girmeden çıktık kumsaldan. Ne yapalım derken, merkeze dönelim, orada buluruz bir yer dedik. İyi ki de öyle yapmışız; Thassos merkezde, İstanbul'daki Yeşilköy sahiline benzer bir halk plajı bulduk ve orada denize girdik. Marble Beach'e göre çok daha güzeldi valla.

Otele dönüp biraz dinlendikten sonra, biraz da yaya olarak merkezde gezelim dedik. Bir sürü arkadaşımın tavsiye ettiği bir mekân vardı; Masabuoka. Hatta bir ara İstanbul, Bebek'te bir şubesi de açılmıştı da sonradan kapanmıştı. Köfte, tavuk, sosis, mantar vs. şişe dizip ızgara yapıyorlar. Biz de bir porsiyon söyledik çünkü her yerde olduğu gibi burada porsiyonlar o kadar büyük ki, bir porsiyonla iki kişi rahatça doyuyor. Mantar dışındaki her şey gerçekten çok lezzetliydi, ama mantarı pek sevemedik.


İkinci günümüzü de böylece bitirdik.

31 Temmuz 2018: Dönüş Günü

Ben sabah 5'te yola çıkan tiplerdenim. Bana kalsa yine öyle yapardım çünkü yola erken çıkılır. Ama bana kalmadı. Biraz uyuyalım, rahat rahat kahvaltımızı edelim, çantamızı sabah toparlarız vs. derken yola çıkmamız 11:00'i buldu. Feribotun kalkışını bekle, yanaşmasını bekle süreci sonrasında da ana karaya varmamız 13:00'ü buldu. Tam esas yolumuza düşecektik ki, kara bulutlar sardı yine gökyüzünü. Karamsarlığa kapılmadık, yola devam ettik; İngilizcesi Chrysoupoli olan (Google Maps'e göre Türkçesi de Sarışaban) kasabaya geldik. Lidl isimli süpermarketten çok uyguna şarap alalım demiştik, daha önce de almış ve memnun kalmıştık. Motosikleti bıraktık, markete girdik, markete girmemizle birlikte bir sağanak boşaldı. Beklemekten başka çare yoktu.


İşte Lidl ve Otoparkı

Galiba 15:00'e kadar bekledik. Yağmur hafiflemişti. Yola koyulalım artık dedik çünkü önümüzde yaklaşık 7 saatlik yol ve bir de sınır geçişi vardı. Yola koyulduk koyulmasına ama anayola çıkıp bir 15-20 kilometre gitmiştik ki zaman zaman şiddetini arttıran yağmur bizi öyle bir ıslattı ki, 7 saatlik yolu o şekilde gidemeyeceğimize kanaat getirdim ve kuru bir yer aramaya başladım. En sonunda da anayolda gördüğüm bir benzinlik tabelasının bizi götüreceği yere gitmeye karar verip anayoldan ayrıldım. Samaras Shell istasyonuna geldik, kurumaya çalıştık ama o kadar ıslanmışız ki, kuruyacak gibi değildik. Benzinliğe gelirken, bir otel tabelası görmüştüm. Cep telefonları sağ olsun; o otelde yer ayırttık hemen ve doğruca oraya doğru yola çıktık.

Otel; Stathmos köyündeki Hotel Filoxenia idi. Ne yalan söyleyeyim, köye girince ortalıkta kimse görmemiş olmamız bizi bir ürküttü. Otele girdik, otelde de görevliler dışında kimsecikler yoktu. Ortalık o kadar ıssızdı ki, korku filmlerindeki köyler ve oteller gibiydi. Hatta hava kararınca, köy halkı toplanıp, köye gelen iki yeni eleman var, bir ayin düzenleyelim de onları bir güzel korkutalım diyecekler mi acaba diye kendi aramızda konuşup durduk.

Islanıp üşüdüğümüz için yatağa uzanmamızla sızmamız bir olmuş, 2 saat falan uyumuşuz. Bir uyandık ki yatağımızın etrafında ellerinde mumlar, kafalarında kukuletalar olan bir grup insan. Dışarıda ateşler yanıyor. Yok yok, öylece uyandık işte. Yağmur tamamen durmuş, akşam güneşi çıkmıştı. Karnımız acıktığı için yemek yiyebileceğimiz, en azından bisküvi falan alabileceğimiz bir yer aradık telefonda. En yakında şu restoranı bulduk; Tembi Nestou. Komşu köyde bir restorandı burası. Ama iki köy arasındaki yol da oldukça kısa. Yolda yürürken, tren raylarını fark ettik. Herhalde aktif şekilde işleyen bir tren taşımacılığı var burada. Köyün birkaç fotoğrafını da ekleyeyim:



Stathmos

Restorana vardığımızda, burada yiyecek ne olabilir ki derken, dolu bir mönüyle karşılaştık, hemen siparişleri sıraladık. Valla tıka basa yedik. Bu sırada da saat 19:00 oldu ve geri döndük. Geri dönünce fark ettik ki, gündüz in cin top oynayan mekân, canlanmış. Çoluk çocuk, genci yaşlısı herkes toplanmış köye. Herhalde işine giden insanlar evlerine geri dönmüşlerdi. Köyün meydanındaki kafede bir de kahve içtik.


Köyde biraz daha sağa sola yürüyüp otelimize döndük.

1 Ağustos 2018: Gerçek Dönüş Günü

Sabah çok erken uyandık, 07:00 civarı. Hemen camdan dışarı baktım, gökyüzünü taradım, hiç bulut gözükmüyordu. Fazla zaman kaybetmeden yola koyulmalıyız dedim. Köyde birkaç ufak tur atıp çıktık otobana. Yağmurdan o kadar gözüm korkmuş ki, hiç durmadan sınıra doğru sürdüm. Saat 10:30 civarı sınırdan yurda giriş yaptık. Geldiğimiz yoldan; Keşan - Malkara - Tekirdağ üzerinden İstanbul'a döndük. Bakalım bir daha ne zaman gidebileceğiz Yunanistan'a?
Artık 0 (Sıfır) kilometre bir motosikletim var :)

Eski model BMW F650'lerde, kilometre sayacı 5 haneli ve bu 5 hanenin hepsi 9 olunca, yani motosikletin toplam kilometresi 99.999 olunca ve bunun üzerine bir kilometre daha yol yaptığınızda, kilometre sayacı sıfırlanıyor :)


ilker AVCI
5 Eylül 2017
Ekşi Sözlük'ten ampri kuka nikli yazarın "Sevgilisiz Yaşayabilen İnsan" başlığındaki yazısıdır:

yıl vermeyeyim de bayadır içinde bulunduğum durum. türkiye'de ilişki anlayışı birbirine diş geçirmekle ömrü azaltan bir ego savaşı. hesap verme, sürekli birbirini whatsapp'den kontrol etme, farklı zevklere saygı göstermeden sürekli kıç kıça durmaya çalışma özellikle erkekseniz sürekli her boku kıza beğendirmeye çalışma vs vs gibi angarya işlemlerden oluşuyor. sanki ilişki değil de checkpoint'leri geçtiğin bir oyun. ilk başta bundan keyif alıyorsun, daha sonra ise bunu sadece yapmak için yaptığının farkına varıyorsun.. alışkanlık gibi. bir süre sonra da tek başına yaşarken kaybolma, yalnız kalma korkusu nedeniyle devam eden birlikteliğe dönüşüyor.

istediğin kadar elit, okumuş, farklı, efsane, harika, açık fikirli gibi sıfatlar kullanabileceğin kız veya erkek bul, kapı hep aynı yere çıkıyor. kır düğünü yapmak isteyip de kardeşler düğün salonunda şekerli yapay limonataya tahammül etmek gibi. genetiğimizde var.

ee buna değecek hatun bulmak da kolay değil, özellikle de zor beğenen biriyseniz. çünkü zor beğendiğiniz hatun, herkes tarafından albenisi olan bir kız olduğundan mütevellit böyle bir kızı elde etmek istiyorsanız sizde de bir albenilik olmak zorunda. bazen bu da yeterli olmayabilir. sonuçta gönül denilen zımbırtı zaman zaman boku da seçiyor. ne yaptığını anlayabilen yok. istediğin kadar yakışıklı ol beğendiğin hatun seni beğenmeyebilir.

fazla dürüst bir omurgan varsa, ilerisini görmediğin bir ilişkiye başlamak da kopya çektiğinde aldığın nottan vicdan azabı çekmekle eş değer. belki karşındaki seni bırakmak istemiyor ama sen sırf ilişki yaşamak için sonu olmadığını bildiğin bir şeye başlıyorsun. adil mi ? - değil. gerçi dünyanın düzeni böyle ama dediğim gibi vicdani merkezin seni ele geçiriyorsa bunu da karşıdaki kıza veya erkeğe yapmak istemiyorsun.

başka önemli hususlardan biri ise korku. ilişki yaşama korkusu. uzun yıllar geçmiş, seni düşünen, seni sıkıştıran, senden cevap bekleyen, senin söylediklerini önemseyen veya önemsemiş gibi yapan insan olmamış etrafında. yalnızlığa alışmış ve bir yandan da bunu sevmeye başlamışsın. karşı taraftan gelen bu reaksiyonlar seni korkutuyor adeta kontrada kalıyorsun. bir ilişkide bu reaksiyonlar normal olsa da senin bünyene aşırı dozmuş gibi etki yapıyor adeta sudan zehirlenmek gibi. aslında %100 doğal, olması gerektiği gibi ama senin unuttuğun ve rafa kaldırdığın duygular. boğulmaktan korkuyorsun.

yalnızlığı seçen insanlar ya kendilerini beğenmediklerinden (kilo, dış görünüş vb), ya yalnızlığa alıştıklarından, ya zor beğendiklerinden sevgilisiz yaşamayı tercih ederler. bu bazen insanın kendince karar kıldığı bir seçimdir, bazen de şartlar gereği vermek zorunda kaldığı bir tercih. eğer yalnız kalmaya alışamıyor ve sorunlarınızı yardımsız çözemiyorsanız kişiyi epey de zorlayabilen bir süreçtir. alıştıktan sonra ise geri dönülmesi zor bir yoldur lakin doğru hatunu veya kadınlar için erkeği bulana kadar. birinin sizi gelip fabrika ayarlarına döndürmesini beklemek her ne kadar ürkütücü olsa da umut her zaman fakirin ekmeği.

NoNoise Kulak Tıkacı Hakkında

Geçenlerde, internette gördüğüm bir kulak tıkacı dikkatimi çekti. NoNoise adındaki bu kulak tıkacı, rüzgarın frekansını engelliyormuş, bu sayede motosiklet üzerindeyken rüzgarın sesini duymuyor, onun dışında her şeyi duyuyormuşssunuz. Resmini de koyalım hemen:
Ürünü, kendi websitesi üzerinden almaya karar vermişken, gittigidiyor'da da olduğunu fark ettim ve sipariş ettim. 75 TL'lik bir ücreti var. Bu ürünü, birkaç kez, İstanbul - Çanakkale güzergâhında yolculuk ederken kullandım. Ama ne yalan söyleyeyim, aşağıda resmini gördüğünüz, uzun zamandır kullandığım ürün kadar tatmin etmedi beni.

Belki bunda, kulağımın şekli, alışkanlıklar vs. etkilidir ama eski Alpine kulak tıkacına devam edeceğim.

ilker AVCI
28 Temmuz 2015

İznik Gezisi

14 Haziran 2015 tarihinde bir kez daha İznik gezisi yaptım artçımla. Sabah 08:20'de Şişli'deki evimden çıktım, 08:35'te, artçımla beraber Şişhane'den hareket ettik. Eskihisar Feribot İskelesi'ne, oradan Karamürsel'e, Karamürsel'den dağ yollarına sapıp İznik'e vardık saat 13:00 civarı. Standart olarak Köfteci Yusuf'ta köfte ve sucuk gömdükten sonra, saat 15:00 civarı İznik'ten yola çıktık. İznik Gölü etrafından, Solöz üzerinden geçerek, Yalova'dan feribota bindik.

Geziyle ilgili videoları görmek isterseniz, hemen sağ sütunda bulunan "Takip Ettiklerim" başlığı altındaki Motosiklet Videolarım linkinden, yol esnasında kaydettiğim videoları izleyebilirsiniz.

Bir sonraki İznik gezisinde görüşmek üzere...

ilker AVCI
16 Haziran 2015

NEXT AEE SD21 Pro Aksiyon Kamera (Kask Kamerası) İncelemesi

Fikirlerine önem verdiğim bir arkadaşımın reddetmesine rağmen bir kask kamerası (action kamera) satın aldım geçenlerde. Neden reddediyordu onu da söyleyeyim; saatlerce video çekeceksin, sonra onları kesip biçip editleyeceksin, çok uzun işler, ayrıca kafanda bir kamerayla gezeceksin, nedir yani, gez işte motorunla mis gibi demişti. Kısmen haklıydı aslında ama kamera da bir oyuncak sonuçta, aldım oyuncağımı oynuyorum.

Aldığım kamera, Next'in AEE SD21 Pro modeli. hepsiburada.com'dan 400 TL'ye (tam fiyatı 399 TL) aldım. Aksesuar olarak çok dolu. Kamerayı bisiklete takma aparatı, araba camına takmak için vakumlu/vantuzlu aparat, kasklar için düz ve kavisli olacak şekilde ikişer adet yapışkanlı aparat, çift taraflı 3M bantlar, şarj ve TV'ye bağlamak için envai çeşit kablo, kaydı başlatıp durdurmak için uzaktan kumanda, LCD ekran, yedek pil, su geçirmez kılıf ve hepsiburada'nın hediyesi olan 8 GB boyutunda Sandisk marka microsd kart.

Kamerayı takacağım aparatı kaskımın tepesine yapıştırdım. Yapışkan dayanır mı dayanmaz mı derken, ilk testimde gördüm ki dayanıyor. Aynı şekilde, kamerayı sabitlememize yarayan vida da rüzgâr sebebiyle gevşer mi demiştim ama o da gevşemedi. 140 km hız ile giderek test ettim, hem bant hem vida sağlam kaldı.

Kameranın ön tarafında, karşıya yansıyarak, nereyi merkez alarak kayıt yapacağınızı gösteren bir lazer işaretleyici var. Bu Lazer Pointer olayı güzel ama gerekli mi bilemedim. Kameranın yerini sürekli değiştirecekseniz gerekli olabilir ama ben kamerayı kaskın tam üzerine taktım. Su geçirmez kılıfın açısını da ayarladım, vidasını güzelce sıktım. Bir daha lazer pointer gerekmeyecek mesela. Bu sebeple lazer pointer özelliğini ayarlar menüsünden kapattım. Eğer her seferinde ayar yapmak isterseniz, uzaktan kumandanın ortasındaki gri tuşa basılı tuttuğunuzda, lazer pointer açılıyor/kapanıyor.

Uzaktan kumanda üzerinde, düğmelerine bastığınızda anlık şekilde yanıp sönen bir kırmızı ışık var. Bu ışık olayı ve kumanda çok hoş ama yanıp sönen bu kırmızı ışık, aydınlık ve güneşli bir ortamda kolay kolay görünmüyor. Dolayısıyla kayıt başladı mı durdu mu bazen şüpheye düşebiliyorsunuz. Belki bir elinizle gölge yapıp ondan sonra tuşa basarak kırmızı ışığın yanıp söndüğünü görmek ya da kırmızı ışığın yanıp söndüğünü gördükten sonra uzaktan kumandayı cebinize atmak (ya da motosikletin herhangi bir yerine sabitlemek) daha garantili olabilir.

LCD ekranın kendi kendine kapanma özelliğini 2 dakikaya ayarladım. Pilden tasarruf sağlar diye düşünüyorum. Fotoğraf çekme tuşuna uzun süre basınca da standby moduna geçip LCD ekranın kapandığını söylemiş arkadaşlar, ben unuturum falan diye menüden 2 dakika sonra kapan ayarını yaptım. Ama ilk test kaydımda gördüm ki, LCD ekran kapanmıyor. Bunun çaresini bulmak gerek. Boşuna pil tüketir çünkü.

Eğer sabahtan akşama sürecek bir gezi yapıyorsanız ve bütün geziyi kaydetmek isterseniz yedek pilin de yedeğini almanız gerekebilir. Bu kamerada kullanılabilecek yedek pil şu: http://www.decathlon.com.tr/g-eye-batarya-kiti-id_8295221.html Decathlon'da satılıyor, fiyatı 75 TL. Fotoğraf da ekleyelim:


Ama ben bu yedek pile pek sıcak bakmadım. Sebebi de fiyatı ve performansı. Bu ürüne 75 TL verip en fazla 2 saat kayıt yapacağımı düşünürken aynı fiyata şu ürünü gördüm: http://www.vatanbilgisayar.com/ip-740-samsung-bataryali-tasinabilir-batarya-10400mah-gumus.html Ürün; S-Link marka, 10.400 mah'lık IP-740 Samsung bataryalı taşınabilir batarya. Fotoğraflarını da ekleyelim:


Kutunun içinden, batarya ve bataryayı şarj etmemizi sağlayan, bir ucu bataryaya uygun, diğer ucu da USB giriş olan 1 adet kablo çıkıyor. Batarya yaklaşık 6-7 saatte şarj oluyor. Bataryanın üzerinde bir açma/kapama düğmesi var ama ne işe yaradığını anlamadım çünkü elektriğe ya da bilgisayarınıza bağladığınızda otomatik olarak şarj olmaya başlıyor, bu cihaza başka bir aygıt (örneğin cep telefonunuzu) bağladığınızda da otomatik olarak bağladığınız cihazı şarj etmeye başlıyor. Açma/kapama düğmesinin hemen altında dört adet ışık var. Dört ışık da yanıyorsa %100, üç ışık yanıyorsa %75, tek ışık yanıyorsa %25 ve altında şarjı var demek.

Bu cihazın güzel yanı, kameranın pilini 4-5 defa şarj ediyor olması. Bununla birlikte, cep telefonu, başka bir cihaz vs de şarj edilebilir. Bu batarya ile, kask kameranızla kayıt yaparken, diğer pil de yolculuk esnasında şarj edilebilir.

S-Link'in bu ürününü bilgisayarınız vasıtasıyla şarj edebilirsiniz. Ama seyahatlerde yanıma bilgisayarımı almayacağım derseniz (benim gibi), bunun için bir seyahat şarj cihazı alabilirsiniz. Media Markt'ten 20 TL'ye şunu aldım: http://www.mediamarkt.com.tr/mcs/product/_PETRIX-PT-M1000T-Micro-USB-1000-mAh-Seyahat-%C5%9Earj-Cihaz%C4%B1,103452,465614,2098193.html?langId=-14 İnternetteki fiyatı 12 TL gözükmesine rağmen, elden alırsanız 20 TL oluyor fiyatı, anlayamadım. Ürün fotoğraflarını da koyalım:


Kutunun içinden, elektrik prizine takılan ve bir yerinde de USB bağlantısı olan bir parça ile cep telefonunu şarj etmeye yarayan bir kablo çıkıyor. Gayet kullanışlı bir cihaz. Bu cihazla, hem kamerayı hem de yukarıdaki S-Link marka bataryayı, elektrik prizi bulduğunuz her yerde şarj edebilirsiniz.

Gelelim kameranın pillerinin ve içindeki microsd'lerin şarj ve veri kapasitelerine. Öncelikle microsd kapasitesinden bahsedeyim. Kamerayı, ilk ayarlarında kullandım, yani 1080P/25 fps. Kayıt esnasında, her 30 dakikada bir, yeni bir dosya adı vererek kayda devam ediyor kamera. Yani kayda başlar ve ara vermeksizin kayıt yaparsanız, 30'ar dakikalık File0001, File0002, File0003.... isimli dosyalarınız oluyor. Her 30 dakikalık videonun boyutu ise 2,54 GB. Buna göre, 1 dakikalık kayıt yaklaşık 90 MB yer kaplıyor. Bu da demektir ki, kamerayla beraber gönderilen 8 GB Sandisk, yaklaşık 1,5 saatlik kayıt alabilir. Bu teorik değerlere, testten sonra da ulaştım. 8 GB kapasiteli Sandisk'e, 1 saat 26 dakikalık video kaydı yapabildim. 16 GB kapasiteli Toshiba kartın kayıt süresi ise 171 dakika, yani 2 saat 51 dakika. Tekrar hatırlatayım, kayıt kalitesi 1080p/25 fps.

Pil kapasitesine gelecek olursak; kamera ile birlikte iki adet pil geliyor. Birinci pil, kameranın içine takılan ana pil, diğeri ise, yukarıda resmini gördüğünüz Geonaute marka pilin aynısı olan ve kameranın dışına takılan yedek pil. Cihazı üç farklı pil varyasyonuyla çalıştırabiliyorsunuz:
1: ana pil takılı olarak
2: ana pil çıkartılmış ve yedek pil takılmış olarak
3: hem ana pil hem yedek pil aynı anda takılmış olarak.

Testime göre, sadece ana pil takılıyken, 110 dakika dayandı pil. Bu sırada LCD ekran takılıydı ve LCD ekran hep çalıştı, lazer pointer ise kapalıydı. Ana pil bittiği için ana pili yerinden çıkartıp yedek pili taktım kameranın arkasına, kayda devam ettim. Yedek pil de 1 saat 20 dakika dayandı. Hem ana pil hem de yedek pil takılıyken ise, tam süreyi söylemek gerekirse, 242 dakika, yani yaklaşık 4 saat dayandı enerji. Aslında iki pil takılıyken kaydın süresi, iki pilin dayanma süresinin toplamı (110 dakika ana pil + 80 dakika yedek pil = 190 dakika yani 3 saat 10 dakika) olmalı mantıken ama iki pil birden takılıyken daha uzun süre kayıt yapabildim. Bence bunun sebebi, yedek pili takabilmek için LCD ekran aparatını çıkarmamız ve dolayısıyla LCD ekranın kapalı olması olabilir. Tabii 4 saatlik bu kaydı, elimdeki 8 ve 16 GB kapasiteli microsd kartlara sığdıramadım. Eğer 32 GB kapasiteli bir microsd kartınız varsa, 4 saatlik kaydı kesintisiz yapabilirsiniz, eğer yoksa, kart değiştirmeniz gerekiyor. (Kayıt kalitesi 1080p/25 fps idi, kayıt kalitesini düşürürseniz, bu 4 saatlik kaydı, 16 GB kapasiteli bir microsd karta sığdırabilirsiniz belki.)

Pil konusunda tavsiyem; eğer kısa soluklu bir kayıt yapacaksanız, yani 2-3 saatlik bir yolculuğun kaydı mesela, iki pili birlikte kullanın, tabii microsd kart kapasitenizi dikkate alarak. Ama uzun bir geziye çıkıyorsanız, önce ana pili söküp yedek pille kayda başlamanız ve yedek pilin nispeten az olan enerjisini tüketmeniz. Sonra, örneğin yukarıdaki S-Link bataryayla ya da bulabilirseniz elektrikle, yedek pil şarj olurken ana pille kayda devam etmeniz. Her iki pilin tamamen dolması da yaklaşık 3 saat sürüyor.

Bir de, eğer benim gibi yeni nesil teknolojik ürünleri pek kullanmıyorsanız, bilgisayarınızda microsd, minisd vs kart okuyucu konsolu bulunmayabilir. Bunun için, teknoloji marketlerde satılan kart okuyuculardan almanız gerekiyor. Media Markt'e baktım, internet sitesinde çok çeşitli ürünler var ve en ucuzu 5 TL gibi komik bir rakama satılıyor ama mağazaya gittiğinizde, (İstiklal Caddesi'ndeki Demirören'den bahsediyorum) sadece iki çeşit ürün var ve fiyatları 50 TL ve 120 TL. Bir kart okuyucuya da 50 TL vermeyelim artık. Vatan Bilgisayar'da ise, internet sitesinde yine ürün bol ama mağazaya gidince (Elmadağ'daki şubeden bahsediyorum) burada da iki çeşit ürünle karşılaştım. 22 ve 15 TL olarak S-Link marka ürünler vardı. 15 TL olanını seçtim. Ürün dandik ama iş görür, böyle bir ürün için de 15 TL yeterli, daha ucuzu olsa onu alırdım gerçi. İşte linki (http://www.vatanbilgisayar.com/slx-a55-usb-20-harici-5-in-1-kart-okuyucu.html) ve fotoğrafları:



Kameranın ses kaydı konusunda ise hiçbir fikrim yok. Su geçirmez kılıf içinde yaptım bütün kayıtları, bu yüzden de sesler (rüzgâr, araç, insanlar vs) neredeyse yok gibi. Bir gün mikrofon takmayı da deneyeceğim ama henüz değil.

İlk test videomun linki ile yazımı bitireyim: https://www.youtube.com/watch?v=FZ-nnzpAoSQ

ilker AVCI
26 Mayıs 2015